Bugün (O gün) dedim ki (-yine-) yazmak istiyorum ben!
Biliyorum bu pek derinden gelen, taa eskiden beri bende olan bir his.
Ancak eksik birşeyler var. Mesela konu, mesela nerede? Bu nedenle de yazmaya başlayamayacağımı, hatta yazamayacağımı hissediyorum. Belki bir defterim olsa, elime kalem değse? Bilmiyorum.
Yazamamak – kendin olamamak. Korkutucu. Baya.
Tam da bu noktada ihtiyacım olan kelimeyi bulduğumu farkediyorum.
Temize çekmek…
Evet, yapmak istediğim bu.
Yukarıdaki satırları yazdığım gün bahane arıyormuşum belli ki, yine yalnızca insanın kendi önüne kendi koyduğu engellerden birini koyma denemesiymiş. Ama sonunda asıl defterimin zihnimde olduğunu, daha yaşarken ne anlatabileceğimi kurgulayabildiğimi ve insanın yazmak istediğini bilince zihnini temize çekebildiğini farkettim.
Gezmek, görmek, bunları yaparken değişik lezzetler tatmak, tattıklarımı yapmaya çalışmak ve tüm bu maceraları fotoğraflamak en büyük tutkum benim…
Bu tutkumun sonucunda edindiğim, sevdiğim ve sevmediğim tecrübelerimi temize çekerken, paylaşmak da istedim ve kendimi buldum, burada…
Tıpkı Montaigne’in dediği gibi;
“Başka yerde yazsam daha iyi yazardım, ama yazdığım şey daha az benim olurdu. Oysa ki benim yazımda asıl aradığım tam anlamıyla kendimin olmasıdır.”