Prag gitmek için nedense hep çok geç kaldığımı düşündüğüm yerlerden biridir. Yıllardır sanki herkes gitmiş, görmüş, bayılmış bir ben gitmemişim hissi yarattı bende. Gerçekten de öyleymiş, keşke daha önce karşılaşsaymışız.
Masalsı bir Orta Avrupa şehri, benim de çok sevdiğim Slav kültürünün etkilerini taşıyan. İnceden ve derinden hafif bir ürkütücü yanı da var.
Kafka’nın şehri… Nazım’ın değip geçtiği şehirlerden biri.
Nasıl gidilecek?
İstanbul’dan THY ve Pegasus’un günlük karşılıklı bir çok seferi var. Vaclav Havel Havaalanı’ndan 119 numaralı otobüs şehrin merkezinden geçen metro hattına gidiyor, Nádraží Veleslavín durağına. Ordan da Mustek metrosunda inince… işte şimdi şehrin göbeğindesin!
Nerede Kalmalı?
Old Town Square’ın çevresinden nehre doğru olan bölgede herhangi bir otelde kalabilirsiniz, lokasyon buralar olmalı ki her yere yürüyerek gidebilesiniz.
En sevdiğim sorunsal! Yemek ve İçmek!
Yerel Yemekler;
Daha çok et ağırlıklı kışlık bir mutfakları var, orta Avrupa’daki en popüler yemek Goulash’ı Çek’ler de sahiplenmiş 🙂 Tavşan ve ördek gibi av etlerini de güzel hazırlıyorlar. Bir de Gnocchi benzeri dumpling dedikleri birşey var, knedlíky diye geçiyor. Zaten genelde side-dish olarak geliyor yemeklerin yanında.
Lokal diye yerel bir restoran zincirleri var, oldukça popüler. Dlouha’daki şubesine gittim, yemekler lezzetliydi. Menüsü günlük olarak değişiyor. Tavşan & buğday risotto yedim güzeldi. Rezervasyon konusunda terslik derecesinde hassaslar. Bayağı didiştim itiraf ediyorum garsonun bir tanesiyle bu konuda.
U Medvidku. Ben burayı çok sevdim ve hiç yapmayacağım şey 5 gün boyunca 2-3 kere gittim, kah yemek yemeye, kah sadece bira içmeye. Çok güzel ve çok ucuz. Birası patatesi. Mutlaka Goulash yiyin, bir de ördek bayağı lezzetli.
Diğer yemekler;
Burger için Meet & Greet küçücük ama çok tatlı bir burgerci, Prag’ın en iyi burgeri olma iddiasında ve ben de bu iddialarını destekliyorum. Bunun dışında Dish yine çok popüler bir burgerci ama içeride oturmak isterseniz ağır yemek kokuyor, uyarayım. The Tavern burger ve ortam olarak güzel, ama bir Meet&Greet değil.
Cafe CP 1 – Sadece kahve içtiysem de aklım yaptıkları muhteşem ızgaralarda kaldı. Yemekler çok iyi duruyordu.
Wokin; Bayağı…… güzel uzakdoğu yemekleri var burda. Hem doyurucu, hem güzel, çok güzel….
Listemde olup gitmediğim yerler;
Brasileiro: Brezilya usulü açık büfe, sushi, midye, et konusunda bir takım uzmanlıklar…
Pasta Fresca: Makarnaları efsane derler…
Pizza Nuova: Napoli stili, odun ateşinde pizzalar yapıyorlar kendileri…
Cestr: Et severler sözüm size, burada etin 50 tonunu bulabilirsinizmiş…
Gece için;
Anonymous Bar, buranın konsepti çok değişik, herşey gizemli, menüsünün bir kısmını bile özel şifre ile istetiyorsun. Baya alengirli bir şekilde geliyor kokteyller. Garsonlarda V for Vendetta maskeleri falan var, yüzleri gözükmüyor. Bir avlunun içerisinde, fondaki hafif müzikle sohbet etmek için ideal.
Groove Bar özellikle kokteylleri ile ön plana çıkıyor. Ben gittiğimde Rhubarb’lı seasonal bir kokteyl vardı. BA-YIL-DIM. (İçerde sigara serbest – maalesef)
Hemingway Bar, adı Hemingway bir kere ve tabii ki tarih fışkırıyor. Ahh ahh ben daha eski devirlerde doğacaktım ki diyenlere..
T-Anker diye bir teras restoran var, manzarası güzel özellikle akşamüstü gidilebilir. Palladium karşısındaki AVM’nin terası oluyor. Müzikler de güzel.
İçki mevzusu;
Çek Cumhuriyeti denince akla gelen ilk şeylerden biri bira. Çekler’in 3 önemli birası var;
Pilsner Urquell, Budweiser ve Krusovice. Budweiser’ın biraz karışık bir hikayesi var. Amerikalılar bu ismi satın almış o yüzden bizim Türkiye’de içip bildiğimiz versiyonu, Amerikalı Budweiser’ın Çek Cumhuriyetinde üretilmiş hali ama gerçek Budweiser değil aslında. Gerçek Çek Budweiser’ı linkini verdiğim oluyor ve tadı bambaşka. Benim sıralamam öz hakiki Budweiser, Krusovice, Pilsner Urquell.
Tabii ki Çek Birası bu kadar meşhur olunca bir bira müzesi olacaktı şehirde. Ancak Prague Beer Museum‘un biralarına çok bayılmadım maalesef. Müzeden çok, restoran gibi zaten. Lokal tavernalar bira içmek için daha güzel. Çeşit derseniz, çeşit gerçekten çok. Küçük bir tadım turu yapabilirsiniz diye düşünüyorum.
Becherovka yerel bir likör, 32 çeşit bitki özüyle yapılıyor, denemenizi tavsiye ederim.
Absinth / Absent; sanatkarların içkisi de denilen yeşil Çek içkisi. En hafifi %70 oranında alkollü olup shot yapılmadan önce özel delikli kaşığının üzerinde şeker yakılıp içine eritilir. İnsanı bayağı çarpıyor olup özellikle Van Gogh, Oscar Wilde, Degas ve Hemingway tarafından sevilmesiyle bilinir. Oscar Wilde “İlk kadehten sonra gördükleriniz artık arzu ettiğiniz şekildedir, ikinci kadehten sonra ise olmadıkları şekilde, üçüncü kadeh ise dünyadaki en korkutucu şeydir, Sonunda onları gerçekte oldukları şekliyle görürsünüz.” şeklinde tanımlamıştır. Resimlere, yazılara konu olan bir efsanedir, ama aman diyorum “drink responsibly”
Kahve & Tatlı,
Mamacoffee minicik ama süper bir kahveci. Kahveleri de ortamı da bayağı iyi.
Bir de benim Paul zaafım var, Paul’de Prag’da çeşitli yerlerde var. O zaman kahvesini ve kruvasanını verin elime, öyle bırakın, sonra bıraktığınız yerden alın. Lokal bir öneri olmadı tabii ama zaaf bu.
Dondurma için; adres Angelato , özellikle lavantalı dondurması pek meşhur ama genel olarak ben fazla tatlı buldum dondurmalarını. Çayımı kahvemi şekersiz içtiğimi söyleyeyim, damak tadınızı kıyaslamak açısından.
Giz’li Tüyo: Gitmeyin!!; La Scala diye bir İtalyan restoranı var. Çok merkezi, sakin atmosferine aldanıp yanlışlıkla gitmeyin, gereksiz pahalı, kötü, tourist trap, lüks görünümlü ama çok lezzetsiz, tamamen turist kaynıyor. Iı!
Ne yapmalı?
- Astronomik saati görün genel olarak ama çok rica edeceğim “Asıl saat başı olduğunda görmeliyim” diye kendinizi paralamayın. Dünya tarihindeki en büyük turist kandırmacalarından biri olduğunu iddia ediyorum bu saatin. İnanmazsanız muhteşem kalabalıkla beraber çok büyük bir gösteri olacakmışçasına bekleyin, görün, “eeee noldu şimdi?” dediğinizde beni hatırlayıp, hak vereceksiniz. Bana şimdiden güvenenler için; Guguk saati bildiğimiz, küçükken dedenizin, ninenizin evinde olanın sokak versiyonu.
- Dans Eden Binalar; Fred & Ginger ya da Tuz ile Biber… Frank Gehry’nin – ki kendisi Bilbao’daki Guggenheim’ın da mimarıdır. – Vladi Miluniç ile birlikte tasarladığı dekonstrüktivist bina ikilisi. Komünist Çekoslavakya’dan Çek Cumhuriyeti’ne geçisi simgeliyor. Terasında çok güzel Prag manzarasına sahip bir kafe var. Ilık bir bahar gününde, içeceğinizi alıp yüzünüze vuran ılık Bohemia rüzgarı ile şehri seyretmek…. Hayali bile güzel 🙂
- Prag Kalesi ve civarı görmeye değer. Özellikle St.Vitus katedralini mutlaka gezin. Buraya giden bir otobüs var, onunla çıkabilirsiniz. Sonra yürüyerek şehre inin, nehir kenarlarını gezin, kuğuları besleyin.
- John Lennon Wall‘da aslında Prag Kalesi’nden indiğiniz yere, Kampa adasına yakın fotografik bir duvar. John Lennon’ın vurulmasından sonra buraya bir resmi yapılmış ve hippilerle polislerin yıllar süren çiz-üzerini boya savaşlarıyla beraber Çek gençleri tarafından kahramanlaştırılarak zamanla bu duvar onunla ilgili şiir ve graffitilerle dolmuş.
- Charles Bridge‘e gitmeyen sanırım olmamıştır, Prag’a gidip de. Şehrin en ama en ünlü ve güzel köprüsü. Mümkünse sabah erken saatlerde ya da gün batımında gidilmeli. Neden? Çünkü daha bir fotografik oluyor. Sabah erken saatte bonus olarak normalde iğne atsanız yere düşmeyecek köprünün sakinliğinin tadına varıyorsunuz.
- Mucha Müzesi: Çek sanatçı Alphonse Mucha’nın müzesi. Art nouveau’nun en ünlü temsilcilerinden biri kendisi. Zaten Prag’da her köşede izlerini göreceksiniz. St. Vitus Katedrali’nin vitraylarından, pullara, banknotlara kadar.
- Parkları çok güzel! Hava güzelse ve ben yerlisi olacağım bu şehrin derseniz, biranızı kapın gidin piknik yapın. Biz burger yemeye The Tavern’e yürürken yakınındaki Riegrovy Sady‘nin içerisinden geçtik, girişi çok ıssız geldi ama ilerledikçe bir baktık bütün gençlik orda toplanmış çimenlerde bira ve şehir manzarası Bohem hayatın tadını çıkarıyorlardı.
- Le Belle Epoque’dan kalma eski dönem kafeleri var; Cafe Louvre, Cafe Slavia vb. Hatta Cafe Slavia Nazım’ın bir şiirinde de geçer. Aynı zamanda Viktor Oliva’nın “The Absinthe Drinker” eseri bu kafede sergilenir.
- Dünyanın tek kübist cafesini görmek isterseniz, Grand Cafe Orient‘e gidiyorsunuz. Yine kahve içmeli terasında.
- Franz Kafka‘nın 42 aynalı katmandan oluşan kinetik heykeli, kendisinin bir zamanlar memur olarak çalıştığı sigorta şirketinin yakınlarında bulunuyor. Bu aynalı katmanlar sürekli hareket halindeler ve Kafka’nın karmaşık yapısını simgeliyorlar.
Ne alınır?
- Çek = Kristal gibi bir durum var. Hediyelik olarak Bohemia kristali bardak, tabak, çanak alınabilir, ama bana kalırsa asıl kristal törpü alın. Özellikle kısa olanları tam çantada taşımalık ve çok şık. Yıllarca bozulmuyor.
- Kuklalar çeşit çeşit, bazıları ürkütücü, bazıları sempatik. Hoş bir anı ve hediyelik olabilir.
- Palladium diye bir AVM var, gidin demeyeceğim ama aldıklarınız için Tax Free Office’i bulunuyor burada, para iadenizi direk şehrin içerisinden alabiliyorsunuz. Tabii havaalanında yine de mühürletmeyi unutmayın.
- Old Town Square Meydanının Astronomik Saatten itibaren saat yönünde saydığımızda 1. ve 2. sokağından girince lüks, şık mağazalar var. Burayı bitirdikten sonra da bir sürü güzel antikacının bulunduğu Yahudi mahallesi’ne geliyorsunuz, meraklısına!
- Bir de kimisi alakasız diyecek belki ama benim gibi Nespresso meraklılarına geliyor bu tüyo! Prag’da kahve kapsülleri Türkiye’dekinin 1/3’ü gibi fiyata satılıyor ve Old Town Square meydanına çok yakın bir Nespresso Store var. Çok kahve içenler bilet parasını bile çıkarır diye abartmak istiyorum 🙂
Prag’dan nerelere gidilir? Yakınlar…
Prag genellikle Prag-Viyana-Budapeşte 3’lemesi ile anılan bir şehir. Bu kapsamda fazla uzak olmayan Viyana ve Budapeşte ile birlikte bir tur yapabilirsiniz gerçekten.
Sadece Çek Cumhuriyeti’ne konsantre olacağım ben derseniz, yakınlarında günübirlik tercih edilebilecek 3 tane güzel şehir var.
1) Karlovy Vary: Eski adıyla Karlsbad, yani Kralın Banyosu, adından da hissedebileceğiniz gibi bir kaplıca şehri. Atatürk benim için başta olmak üzere bir çok tanınmış önemli kişi bu şehri çok sevmiş. James Bond serisinin Casino Royale’indeki Montenegro/Karadağ sahneleri aslında bu sevimli şehirde çekilmiş. Benim filmden sonraki “Karadağ’a gitmek istiyorum” diye tutturmalarım, bu gerçeği öğrenmemle birlikte “Karlovy Vary’e gitmek istiyorum”a dönüşmüştü.
2) Český Krumlov: Nispeten daha az bilinen bir Çek cenneti daha. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde şehrin sempatik ve masalsı merkezi. Orta Çağ’ın tipik mimari özelliklerini taşıyor ve yine Prag gibi Vltava nehri etrafına kurulmuş.
3)Plzeň: Yani Pilsen. Dünya’da üretilen biraların üçte ikisinin dahil olduğu açık renkli ve lager tipli bira tipinin ilk üretildiği şehir. Pilsner Urquell bira fabrikasına ev sahipliği ediyor. Özellikle Ekim ayında giderseniz bira festivaline denk gelebilirsiniz.
Sonuç;
Prag güzel ve masalsı ruhu olan bir şehir, aynı zamanda bütçe dostu. Gidilecekler listenize koyun derim. Verdiğim tüm adresler için Foursquare listem https://tr.foursquare.com/gezigizi/list/prag mevcut. Buradan tüm adresleri ve daha fazlasını Foursquare hesabınız olmasa dahi bulabilirsiniz.