New York…
Bir defa asla yetmez!
Komik bulduğum bir anekdotla başlamak istedim New York sevgisini anlatmaya, başlık da hikayeye istinaden.
Bir tanıdığımızın tam ergenliğe girdi girecek, şirin mi şirin, nazlı mı nazlı bir kızları var. Malum benim blog Gizem’li isim vermiyorum, hadi Nazlı olsun takma ismi. Ben de çok severim bizim Nazlı’yı. Özel, iyi eğitim veren bir okula gidiyor İstanbul’da, haliyle arkadaşları da genellikle görmüş geçirmiş ailelerin çocukları. Bir tane az samimi olduğu bir arkadaşı yazın New York’a gidecek diye çok heyecanlanan ve son derece iyi niyetle bu heyecanını anlatan Nazlı’ya çok vurucu bir soru sormuş; “Bu senin kaçıncı New York’un?”.
Nazlı demiş içinden ne garip soru bu, dışından ise “İlk olacak benim, ya senin?”. Kız gerine gerine “Benim bu yaz 12. olacak”. Aman Allah’ım, Nazlı iptal, Nazlı dumur, Nazlı üzgün, Nazlı 10 yaşının en derin kıskançlık krizlerinde! Akşam şansa hep beraber yemekteyiz. Masada asık suratını soran annesine derin bir sitem içinde. “Anne benim neden hiç New York’um yok?!” Şok olma sırası annede şimdi, ne biçim bir soru ki bu deme sırası da. Olay heyecanlı, ateşli bir şekilde anlatılıyor anneye, anne tabii ne diyeceğini şaşırdı. Meğer Nazlı’ya bu damardan soruyu soran arkadaşının anneannesi Amerika’lıymış, kız o yüzden anneannesinin yanına gidiyormuş her yaz aslında yani o kadar da hava atmasını gerektirecek bir durum da yok. Ama Nazlı dertlenmiş bir kere hiç yoktan, hiç New York’u yok diye. Bütün akşam yemekte somurtarak oturdu, hangimiz ne dediysek bir işe yaramadı. Acil New York biriktirmesi lazım artık tek hedefi o 🙂
Gelelim benim New York’uma…
Benim New York’um soğuk, benim ki dondurucu.. Ve benim üzerimde incecik mont ve artık eskidiği için valize dönüşte sığmazsa atarım dediğim at binmek için – zaten mahvolacak bari ucuz olsun diye – aldığım süper dandik suni deri botlarım… Birer ikişer düşen kar taneleri ve merhaba JFK!
Hani bazen olur ya, basireti bağlanır ya insanın… İşte ben bu sebepten dondum New York’ta…
Sevgili ve biricik ve pek muhterem okuyucularım. Bu size ilk New York notumdur/tavsiyemdir: Lütfen Şubat ayındaaaa New York’a falaaaaan öyle boş valizleeeee alışveriş yapcam nasssssssı olsa yaaaa diye falan diye havalı bir şekilde gitmeyin, sonra alışveriş yapmaya dahi gidemeyebiliyorsunuz. Gitseniz bile istediğiniz, hayal ettiğiniz gibi bir şey ya da hayal ettiğiniz kadar uygun fiyatlı bir şey de bulamayabiliyorsunuz. Yanınıza lütfen asgari ihtiyaçlarınızı alın, akıllılık etmeye çalışmayın benim gibi.
Alışveriş demişken; alışveriş tavsiyeleri için sizleri buraya alacağım:
Biz gelelim 5 adımda yemeye içmeye…
Eileen’s Special Cheesecake
Biraz boğazıma düşkün olduğumdan ben adı bile New York olmadan eksik kalan “New York Cheesecake”ten bahsetmek istiyorum size. Amerika’da cheesecake denilince akıllara ilk gelen yer olma özelliğine sahip “The Cheesecake Factory”nin bu ününü sonuna kadar hak eden, yazarken bile ağzımı sulandıran lezzetleri olsa da, benim galibim “Eileen’s Special Cheesecake”
Size karşı pek bir mahçubum sayın okurlarım ki ben heyecandan resmini çekmeyi unuttum bu aklıma ve damağıma kazanan lezzetin ve hemen yemeye koyuldum. Evet, bunu ara sıra yapıyorum. Sonra elimde çatal, ağzımda yemeğin son ve unutulmaz lokması, gözlerimde ne yaptım ben dercesine şaşkınlıkla karışık mutlu bir hüzün duygusu ile kalakalıyorum) O nedenle koyduğum fotoğraf Eileen’s Special Cheesecake’in kendi sitesinden.
Baskin Robbins
Baskin Robbins hem çocukluğumun hem de daha sonra üniversite yıllarımın kahramanı. Annemin gözbebeği. Ben küçükken hayal meyal Bebek’teki şubesine gittiğimizi hatırlıyorum. Sonra Moskova’da annem sağolsun her akşam oturup neredeyse 1 kilosunu tüketiyorduk, ama beni en gönülden fethettiği an memleket hasreti kalbimde hangi dondurmayı seçsem diye bakarken baklavalı dondurma getirmiş olduğunu gördüğüm andı. Yollarımız New York’ta da kesişti tabii. Dondurucu soğuğun dondurma ile bir alakası yok tabii, ben daldım dükkana. Kendimi kaybettim. Siz de kaybedin.
Street Food
Hep tatlı olmaz, biraz da yemek derseniz size Times Square’deki falafelcileri, halal food cuları, ve efsanevi hot dogları tavsiye edebilirim. İsim vermek gerekirse Hot dog için Crif Dogs, Falafel ve vejetaryan tercihler için Maoz ve Türk tarzına yakın olmasının yanısıra oldukça da popüler olan Halal Guys.
Red Lobster
Sokak yemeği yemem derseniz de bu sefer önerim Red Lobster olacak. Times Meydanı’na çok yakın bir şubesi bulunuyor. Eğer iki kişi giderseniz en önemli tavsiyem tek bir ana yemek söylemeniz yönünde. Porsiyonlar büyük ne kelime devasa!
Yukarıdaki resimdeki mesela bize 2 kişi fazla geldi. Burada çeşit çeşit ıstakoz tarifine hatta bilimum kabuklu deniz ürünleri çeşidine doyabilirsiniz. Clam chowder ve lobster bisque çorbaları da denemeye değer ve tek başına dahi doyurucu, ama tabii ana yemeklerden tatmadan kalkmayın.
Shake Shack
Muhtemelen etinden sütünden ama İstanbul’daki Shake Shack ise New York’taki ne? Shhhhhaaaaakee Shaack?! Lezzeti ayrı güzel, burger severler mutlaka uğramalı. Meşhur patatesini ve yanına kendi yapımları biralarını da kaçırmamak gerek. Ve keşke o biralardan buraya da getirseler diyorum.
New York’ta benim en önemli 5 lezzet durağım böyle. Yapılması gereken ilk 5 aktivitem ise bir sonraki yazıda!