Amerika deyince gidilebilecek şehirler bir yana bir çoğumuzun, özellikle de kadınların aklına ilk gelen şeyin alışveriş olduğunu bir kadın olarak şiddetle teyit edebilirim.
Peki nasıl olacak bu alışveriş işi? Taktikler neler? 5 maddede özetledim. Kesin bilgi bunlar, yayalım!
Oldum olası sevdiğim dizi ve filmlerin çekildiği yerlere gitmeye ya da tam tersi aşık olduğum destinasyonlarda geçen filmleri izlemeye bayılmışımdır. Bozcaada da benim gönül bağımı çoktan kurmuş olduğum herşeyden önce bir “ada”.
Bozcaada’da bugüne kadar bir çok film çevrilmiş aslında ama bunların son dönemde en çok akılda kalanlarından biri “Bir Küçük Eylül Meselesi”. Ben adadan ötürü filmi izlediğim senaryoyu yaşadım. Filmin hitap ettiği izleyici kitlesinin kısıtlı olduğunu düşünmekle birlikte Bozcaada aşıkları için kutsal sayılabilecek görüntüler ve anlar içerdiğini es geçmemem gerekiyor. Özleyen, yaz sonu gelmiş olmasına rağmen ada ile vedalaşamayanlar izlesin…
Yazım filmi izlememiş olanlar için spoiler içerebilir dikkat!
Napa Vadisi benim için Robert Mondavi demek…
Çok iddialı bir giriş olduğunu düşündüğüm bu cümlenin açılımını yapayım. Şarapla gerçek anlamda “tanışmaya” ve merak salmaya başladığım dönemlerin başında elime bir şişe Robert Mondavi – Chardonnay geçmişti.
İnsan her yeri yazar da kendi şehri söz konusu olunca sessiz kalır mı böyle?
O kadar çok seviyorum ki İstanbul’u – karmaşasıyla beraber, evet! – size anlatamam hem ne çok sevdiğimi, hem de neden sevdiğimi. Ama sanırım evde olmanın dezavantajıyla kendi hayatıma dalıyorum genellikle, kaçıyor potansiyel İstanbul anları.
Hazır yaz mevsimi tüm nemiyle devam ederken, yazın en güzel sebzelerinden ikisiyle (domates, patlıcan) ve bu ikiliye en çok yakışan ikiliyle (mozzarella, fesleğen) kısa bir tarif vereyim istedim. Öğleden sonra buz gibi şarabınıza eşlik edebilecek hafif ve pratik bir öğün.
Gezi Giz'i 